İnsanoğlu varoluşundan itibaren kontrol altına alamadığı birçok doğa olayını daha yüce bir güce bağlamış ve bu gücü de bir şekilde kutsallaştırmıştır. Güneş, ay, çeşitli doğa olayları ve ürünlerin bereketli olması gibi kendi hükmedemediği birçok olay için tanrı kavramını geliştirmişlerdir.
Başını kaldırdığında gördüğü gökyüzüne ulaşamayacağını gören insanlar bu yeri tanrıların mekanı olarak görmüşlerdir. Dağlarda bu sebeple ulaşılmaz ve aşılmaz görününce bazen bir tanrı bazen de tanrıların yaşadıkları yer olarak görülmüştür. İnsanların yüksek dağları ve yanardağları daha öncesi için kanıtlar bulunmasa da Neolitik dönemden itibaren kutsal bir obje veya tanrı olarak gördükleri tahmin edilmektedir.
Dağ Kültünün Tarihsel Gelişimi
Dağ tanrılarının ve dağların Anadolu’da kutsal bir mekan olarak anılmaya başlamasında Mezopotamya’nın önemi büyüktür. Kral Gudea (MÖ. 2144-2124) döneminden kalma silindir bir mühürde, kralın inşa ettirdiği tapınağın dağ gibi olduğundan bahsedilmektedir. Sümer dilinde Ziggurat’ın karşılığı olarak U-nir (dağ) sözcüğü kullanılır ve Jastrow, bu sözcüğü şöyle yorumlamıştır “çok uzaklardan görülebilen”.
Mezopotamya kökenli olan bu dağ kültü ise Hititlere, Hurriler aracılığı ile geçmiştir. Dağ tanrısının en eski tasvirlerini Suriye’de Mari’de (MÖ XVIII yy), Suriye stili mühürlerde (MÖ XV-XIII. yy), Kuzey Mezopotamya’da (MÖ XV.yy) ve Kassit sanatında görmekteyiz. Bununla birlikte Akad mühürlerinde dağ tanrılarını görmek mümkündür.
Eski dönemlerde Anadolu, Mezopotamya, Yunan dini inanışlarında dağlar genellikle eril(erkek) olarak resmedilmişler ve erkek tanrıların mekanları olmuşlardır. Tanrıçalar ise genellikle tarımın, düzlüklerin ve üretimin sembolü olarak görülmüştür. Her ne kadar dağlar erkek tanrıların mekanı olsa da aynı dağlar daha sonraları Ana Tanrıça’nın (Kubaba- Kybele) da kutsal sığınağı olacaklardır.
Hitit kral isimleri olarak bilinen Arnuvanda, Tudhaliya, Ammuna isimlerinin her biri bir dağ ismi anlamına gelmektedir. Hitit inanç sisteminde kralların öldükten sonra tanrısallaştığı da düşünülürse dağların bu kültürdeki kutsallığı daha açık şekilde anlaşılabilir.
Yazılıkaya’da baş tanrı Teşub’un ana sahnede iki dağ tanrısı olan Nanni ve Hazzi’nin üzerinde duruyor olması da önemini göstermektedir.
Dağ Tanrısı Tasvirleri
Peschlow dağ tanrılarının başlangıçta hayvan biçimli (theriomorph) bir boğayla, sonraları ise, MÖ. 3. binyıldan itibaren insan biçimli (antropomorph) olarak betimlendiğini söylemektedir.
Dağ tanrıları, Hitit sanatında insan biçiminde tasvir edilmiştir.
Muhibbe Darga’nın güzel anlatımıyla Dağ Tanrısı betimlemesini yazıya eklemeden sanırım bir Dağ Tanrısı en iyi şekilde anlatılmış olmayacaktır. Yazılıkaya’daki sahnede tanrı Teşup, adım atmış pozisyonda başları öne doğru eğilmiş iki dağ tanrısının sırtına basar durumda gösterilmiştir. Bunlar sakallı, yaşlı tanrılar olarak -Hitit sanatının diğer dallarında gözlendiği gibi betimlenmişlerdir. Bunlar Hitit yazıtlarında Teşupla birlikte anımsanan dağ tanrıları Nanni ve Hazzi olmalıdırlar. Dağ tanrıları öne doğru eğik, konik başlıkla betimlenmişlerdir. Gözlenebildiği kadar bu tür külahların bazılarının sivri uca yakın kısmında bir hilal veya bir hayvan betimi yer almaktadır. Tanrılar bedene oturmuş, dizlerine kadar inen, beli kemerli, olası iki parçadan meydana gelen bir giysi giyerler. Üst üste binen eteğin kıvrımı ve etekteki baskı belli edilmiştir. Bu tip giysilerin bir çeşitlemesi olarak arkası uzun olan giysilerde gözlenmektedir. Yaşlı, sakallı dağ tanrılarının giysilerinde çan biçimi eteklikleri, pullar ve çıkıntılarla bezenerek, stilize bir dağa benzetilmiştir.
Muhibbe Darga, bu şekilde Fırtına tanrısını iki Dağ Tanrısının üzerine basma sahnesini Suriye gliptik sanatında aynı şekilde betimlemeler olduğunu ve bu motifin eski Babil sanatına da geçtiğini söylemiştir. Kutsal Dağ’ın “Dağ Tanrısı” şeklinde kişiselleştirilmesi Mezopotamya’da MÖ. 3. Binde görülmektedir. Dağ tanrılarının fırtına tanrısı ile birlikte betimlenmeye başlanması ise en erken MÖ. 2 binin ortasında bir Suriye- Mitanni silindir mührü üzerinde görülmektedir. Diğer betimlemelerin hepsinin Hitit sanatına özgü olduğunu söylemektedir.
Dağ tanrılarının yer aldığı eserler
Hititler dağ tanrılarına verdikleri önemi bu tasvirlerin birçok eserde işlenmiş oluşundan kolaylıkla görebiliriz. Fildişinden yapılmış küçük bir dağ tanrısı heykelciği en çok bilinenlerdendir.
Boğazköy’de bulunan “fildişi dağ tanrısı heykelciği”, başında Eski Babil stilinde boynuzlu sivri başlığı ve dağ sembolleri olan pullu, uzun konik eteği ile dağ tanrısı ikonografisini yansıtmaktadır.
Norbert Schimmel Koleksiyonu’nda yer almakta ola Şarkışla tören baltası bir benzerinin olmayışı ile eşsiz bir eserdir. Bronzdan yapılmış balta üzerine ağız kısmı dahil her yüzü ve yanları dinsel betimlerle rölyef ve heykel şekilleriyle donatılmıştır. Baltanın bir yüzünde, aslanı taşıyan Dağ Tanrısı hemen fark edilmektedir.
Hititlerin yaptıkları birçok kaya anıtında dağ tanrısı betimlemelerini görmek mümkündür. İmamkulu anıtında kral/prenses tasvrinin önünde, başları öne eğik üç dağ tanrısının sırtlarına basan, iki boğa koşulu (Hurri ve Şerri) arabasına sol ayağını basar durumda gösterilmiştir. Burada üç Dağ tanrısı birbirine yakın ve soldaki ikisinin sırtlarına tanrı ve arabası basmaktadır. Bu iki dağ Namni ve Hazzi dağlarını betimlemektedir. Sağ tarafta bir boşluktan sonra gösterilmiş üçüncü dağ tanrısının sırtına ise, arabayı çeken boğaların ayakları basmaktadır. Bir olasılıkla bu üç dağ tanrısı yörenin dağlarını temsil ediyordu. (MÖ. 13 yy.)
Yine Hanyeri Gezbel anıtında kaya yüzeyinin sol tarafında, kral başının hizasında dağlara basan genç bir boğa betimi yer almaktadır. Boğa ön ayaklarıyla bir dağ tanrısına, arka ayakları ile de blok şeklinde gösterilmiş bir dağ betimine basmaktadır.
Fasıllar anıtında dağ tanrılarının yanında iki aslan tasviri bulunmaktadır.
Bu anıtlar içerisinde kuşkusuz en önemli olan anıt EflatunPınar anıtıdır. Bu anıtın en önemli özelliği hem su kenarına yapılmış olması hem de buradaki kabartmaların doğal bir kaya üzerine olmayıp insan eliyle yapılmış, yapay kaya yüzeyi işlenerek yapılmış olmasıdır. Bununla birlikte bu anıt Dağ tanrılarının eteklerindeki çıkıntıların ne olduğunu anlaşılmasına vesile olmuştur. çünkü bu anıt üzerine yapılmış dağ tanrılarının eteklerindeki oyuklardan sular akmaktadır. Bu oyukların dağlar üzerindeki akarsuları ve şelaleleri temsil ettiği anlaşılmaktadır.
Kaynak: ÇEVİK, N. (2007), “Dağlardaki Tanrılar ve Tanrı Dağlar”, Belkıs Dinçol ve Ali Dinçol’a Armağan, Ege Yayınları, s: 175, İstanbul
DARGA, M. (1992), “Hitit Sanatı”, Akbank Kültür ve Sanat Yayınları, İstanbul
Kapak resmi: Yazılıkaya ana sahne (Alp, 2002: 24)