5 November 2025 Gelecek Geçmişin Ürünüdür

Her Devrin Fenomeni, Paranın Enteresan Tarihi

“Paraya dair yazmak onu elde etmekten daha kolaydır; ve onu kazananlar, para hakkında sadece yazmayı başarabilenlere büyük destek verirler.

“Voltaire, Felsefe Sözlüğü (1764)

Paranın tarihine giriş yapmak için Voltaire’nin bu sözü kadar etkili bir giriş olamayacağını düşündüm!

İnsanlık tarihinde çok az fenomen para kadar ilgi odağı olmuş pek çok ahlaki ve dinsel yönden kınanmaya yol açmış, gerek bireyler gerekse devletler arası bu denli şiddetli çekişme ve rekabetin nedeni olmuştur.

Tarih kitapları bize paranın ilk olarak Anadolu topraklarında Lidyalılar tarafından ve yaklaşık 2500 yıl önce icat edildiğini anlatır. Ve bu bilgi hemen hemen herkes tarafından bilinen bir bilgidir. Teknik olarak bu doğru bir bilgi olmakla birlikte, pratikte paranın kökenlerinin Lidyalılardan çok daha geriye doğru uzandığını biliyoruz.

Bu dönemden önce ise çeşitli deniz hayvanlarına ait kabukların ve çeşitli dönemlerde tuz gibi minerallerin kullanıldığı görülüyor. Bir diğer ilginç örnek ise Aztek krallığının uygulaması. Aztekler, uzun dönemler boyunca para olarak kahve çekirdeklerini kullanmış. Kahve çekirdekleri, kahve ağacının zorlu koşullar altında yetiştirilmesi ve hasat edilmesinden dolayı değerli kabul edilmiş.

Değerli metallerin (gümüş, altın gibi…) para gibi kullanımına çok eski kültürlerde rastlamaktayız. Hatta insanların bunları para gibi kullanmakla kalmayıp üstüne üstlük faiz getirisini de bulduklarını görüyoruz.

Mezopotamya kentlerinde tapınaklar, parasal ortam diye adlandırabileceğimiz ilişkiler üzerinde merkezi bir rol oynamaktaydılar. Saygın ve eğitim düzeyi yüksek kuruluşlar olmaları ve zengin gümüş ve altın ambarı sıfatını taşımaları nedeniyle tapınaklar aynı zamanda borç ve ödeme kayıtlarının tutulup saklandığı merkezlerdi. M .Ö . 1823 tarihli bir belgede (British Museum, WA 82279), Sittar kentindeki tanrı Şamaş tapınağındaki bir borç kaydı gösteriliyor:

“lli-kadari oğlu Puzurum, tanrı Samaş’dan 38 1 /16 şekel gümüş almıştır. Şamaş tarafından belirlenen oranda faiz ödeyecektir. Hasat zamanında aldığı gümüşü ve faizini geri verecektir.”

Bu belgede de anlaşılacağı üzere gümüş zaten para yerine kullanılmaya çoktan başlanmıştı. Kral ve tapınaklar ağırlık standartlarını oluşturmakta ve bir dizi durumda yasalar uyarınca ödenecek gümüş miktarlarıyla birlikte -cezalar, faizler, gündelikler ve benzerleri- belirli malların da gümüş cinsinden değerlerini yazıtlar aracılığıyla duyurmaktaydılar. Buna benzer belgeler Hitit döneminde de kayıtlara geçmiştir.

Mısır da Yeni Krallığın geç dönem metinlerinde (yak. M.Ö. 1295-1069) Mezopotamya’dakine benzer biçimlerde -hem doğrudan ödeme aracı yerine geçmesi hem de takasa konu işlemlerdeki belirli malların değerlendirilmesi anlamında-, hangi metallerin para yerine kullanılacağına uygun olarak, standart ağırlıklardan (91 gramlık deben ve bunun onda birine denk düşen kite) sıklıkla söz edilmektedir.

Yeni Krallık döneminden günümüze ulaşmış bir belgede, muhafız Amunmes’in, işçi Penamun’dan 50 deben bakır (yaklaşık 4.55 kg) değerinde bir öküz satın aldığı, ancak yalnızca 5 deben bakırın ödendiği kaydedilmiştir. Hesap, değerleri yine bakır deben cinsinden ifade edilen çeşitli tüketim mallarıyla kapatılmıştır. İç yağı (30 deben), sıvıyağ (5 deben) ve kumaş (10 deben). Bu metin, Krallar Vadisi’ndeki kral mezarlarını süsleyen yetenekli zanaatkarların yaşadığı Teb kenti yakınlarındaki Deyr el-Medine köyünde bulunmuştur.

Söz konusu sistemde almanın ve satmanın yaygın olduğunu ve ödemelerdeki değer birimlerini ifade etmek üzere gümüşün ortak bir metal olarak kullanıldığını gösteren buna benzer pek çok belge, oldukça eğitimli bu topluluktan günümüze değin gelmiştir.

Başka açılardan tümüyle birbirinden farklı iki toplum olan Mısır ve Mezopotamya arasındaki temel benzerlikler kolayca gözlenebiliyor. İkisinin de ortak yanı, hacim cinsinden tahıl ya da ağırlık cinsinden değerli metal biçimindeki bir değer standardının kabulüdür.

Özellikle de Mezopotamya’da kullanılan ağırlıklar, şekel ve mina, Akdeniz dünyasına yayılmış ve M .Ö . bininci yüzyıl başlarında Yunanlar tarafından benimsenmişti. Değerli metalin para yerine kullanılmasında uzak mesafe ticaretinin önemli bir rol oynadığı düşünülebilir, çünkü tüccarlar açısından mallarını Akdeniz’in tüm bölgelerinde satmak herhalde çok önemliydi.

Anadolu’daki Lydia krallığının durumu da buydu. Son kralı Kroisos (hükümranlığı, krallığının M.Ö. 547 dolaylarında Persler tarafından istilasını takiben sona ermiştir) kudreti ve servetiyle antik dünyada efsaneye dönüşmüştü.

Tebaasından topladığı büyük miktardaki paradan ayrı olarak, Lydialıların servetlerini, bölgedeki, doğal altın ve gümüş alaşımı olan elektron kaynağı Paktolos çayı (Sart çayı) ile madenlerden elde ettikleri söylenmekteydi.

Lydialıların elektron sikkesi, M.Ö.7. yüzyıl. İlk sikkeler altın ve gümüş alaşımı olan elektrondan basılmıştı, bu yüzden soluk sarı renkteydiler. İlk sikkelerin bir yüzünde bir ya da birkaç kaba incus (çukur), öteki yüzünde de figürsel bir tasarım bulunmaktaydı. Bu sikke üzerinde bir aslan başı ile boynu yer almaktadır; solda ise bir kişi adı olan ve muhtemelen sikkeyi çıkaran kişiye atıfta bulunan Valvel yazısına ait bazı Lydia harfleri görülebilmektedir.

Lydia paraları, kabaca oval biçimdeydiler ve bu yüzden de küçük altın külçelerini andırıyorlardı. Ancak bunlar, büyük sikkelerden (17,2 gram, 16,1 gram, 14,1 gram), büyük parçaların bir bölıi doksan altısı ağırlığındaki ufak parçalara dek çeşitlilik gösteren düzenli bir ağırlık sistemine uygun düşmekteydiler.

Daha enteresan olan başka bir bilgide Lydia döneminde ilk elektron paraların ortaya çıkış döneminde Çin de de bronz’dan yapılma sikkelerin görülmesidir.

6. yüzyıl ortalarından itibaren, elektron sikkelerin basımının terk edildiğini ve pek çok bölgede yerlerini gümüşten ve kimi zaman da altından yapılan sikkelerin aldığını görüyoruz.

İlk gümüş ve altın sikkeler Lydia krallığında, belki de Kroisos’un egemenliği sırasında basılmıştır (M .Ö . yak. 560-547). Genellikle Anadolu’nun batısında bulunan bu sikkeler, bir aslan ve boğanın ön kısmını göstermekteler. Diğer gümüş sikkeler, Yunanistan’da ilk sikkelerin düzenli biçimde ortaya çıktığı sıralarda, Karia ve Anadolu’nun diğer bölgelerinde basılmışlardır.


Sikkelerin hangi nedenlerle benimsendiğini anlamak daha da güçtür. Neden bazı devletler belirli dönemlerde gümüşü bu biçime sokmayı arzu ettiler? Antik dönemlerde bile insanlar bu sorunu tartışıyordu; 4. yüzyılda yaşamış düşünür Aristoteles, anayasal incelemesi Politika’nın ünlü bir bölümünde, ölçülmüş gümüş parçalarının yerine damgalanmış sikkelerin benimsenmesinin, her bir işlemde tartma sıkıntısından kurtulmak gibi basit bir nedeninin bulunduğunu ileri sürmekteydi. Bir tasarımın eklenmesi ise sadece değeri gösterme amacı taşıyordu (Politika, 1257a)

Tabii ki paranın bulunmasıyla birlikte bankalarda gündeme gelmiştir. M .Ö . 5. yüzyılın sonuna doğru Atina bankalarının varlığı belgelense de, bulgularımızın çoğu 4. yüzyıla dayanmaktadır. Bunları, günümüzün bankaları gibi karmaşık finansal kurumlar olarak değil, bir döviz bürosuyla bir rehinci arasındaki bir kavşak noktası gibi düşünmeliyiz.

Bankalar için uluslararası standartları düzenlemek üzere 1930 yılında kurulan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Komitesi’nin (Basel Komitesi) gerçekleştirdiği temel çalışmaların benzer örneklerine, M.Ö.750 yılında yazılan Hammurabi kanunlarında rastlıyoruz.

Kaynak : Catherina Eagleton, Jonathan Williams “Paranın Tarihi” kitabından alıntılar yapılmıştır.

Banner
Benzer Yazılar

Tepebağ Höyük kazılarında 3800 yıllık silindir mühür bulundu

7 Temmuz 2022

7 Temmuz 2022

Adana il merkezi Taşköprü civarında yer alan Tepebağ Höyük 2022 yılı kazılarında 3800 yıllık silindir mühür bulundu. 2013 yılında Osmaniye...

Küllüoba Höyüğü’nde Kuraklığa 4.200 Yıl Önce Nasıl Çare Bulundu

4 Eylül 2021

4 Eylül 2021

Kuraklık, günümüzün en büyük çevre sorunu… İnsanlığın daha iyi yaşam koşullarına sahip olmak için arsızca dünya varlığına verdiği zararlar, doğanın...

Arkeologlar, Ayanis Kalesi’nde Haldi’ye Adanmış Kraliyet Tapınağı’nda Çarpıcı Bulgulara Ulaşıyor

19 Temmuz 2025

19 Temmuz 2025

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izniyle yürütülen kazı çalışmaları, Urartu Krallığı’nın en görkemli yapılarından biri olan Ayanis Kalesi’nde devam ediyor. Urartuların...

Hz. İsa’nın monogramıyla süslenmiş bir mezar odasının üzerindeki iki dilli yazıt tabula ansata restore edildi

2 Aralık 2024

2 Aralık 2024

Şanlıurfa’daki Kızılkoyun Nekropolü’nde bulunan, üzerinde Hz. İsa’nın monogramının bulunduğu mezar odasının üzerindeki iki dilli yazıt tabula ansata restore edilerek orijinal...

İlk insanların Afrika’dan Avrupa’ya Geçiş Yolu Üzerindeki Göllüdağ Antik Kenti

3 Ekim 2021

3 Ekim 2021

Anadolu’nun coğrafi konumunun en önemli özelliği dünyanın kesişim noktası, köprüsü olmasıdır. Dünya haritasını karşımıza alıp, baktığımızda bu özellikli konumu görmemek...

9 Yaşında ki Çocuk Süleyman Tapınağına Ait Altın Bir Boncuk Buldu

1 Aralık 2020

1 Aralık 2020

Bar-Ilan üniversitesinin gönüllüler için düzenlemiş olduğu Temple Mount Eleme Projesi (TMSP) kapsamında çalışan 9 yaşındaki bir çocuk 3000 yıllık altın bir...

Herakles’in 12 görevinin tek bir panoda sergilendiği taban mozaiği ortaya çıkarıldı

25 Temmuz 2022

25 Temmuz 2022

Mitolojide Miken Kralı Eurystheus’un yarı tanrı Herakles’e verdiği ünlü 12 görevin tek bir panoda sergilendiği eşsiz bir taban mozaiği ortaya...

Herakleia kazılarında ortaya çıkarılan bazı eserlerde 2000 yıllık pati izleri bulundu

8 Ocak 2025

8 Ocak 2025

M. Ö. 5. yüzyılda kurulan Karia bölgesinin önemli yerleşim yerlerinden Herakleia Antik Kenti’nde yapılan kazılarda, 2 bin yıllık pati izlerine...

Avcı-toplayıcı insanların 14 bin yıllık tarım aletleri bulundu

9 Ekim 2021

9 Ekim 2021

Anadolu’da yaşayan avcı-toplayıcı kültür dönemi insanlarının yaşantıları ile ilgili maddi varlıklara son arkeolojik kazılar ile daha çok ulaşılmaya başlandı. Göbeklitepe,...

Karahantepe’de Kazı ve Koruma Projeleri Hızla İlerliyor

12 Mart 2025

12 Mart 2025

Karahantepe, Şanlıurfa’nın önemli Neolitik yerleşimlerinden biri olarak devam eden kazılarla adını duyurmaya devam ediyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu eşsiz...

Karadağ’ın zirvesinde Urartulara ait kale kalıntısına ulaşıldı

2 Temmuz 2022

2 Temmuz 2022

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Rafet Çavuşoğlu başkanlığındaki kazı ekibi Urartulara ait en...

Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde yer alan bilgilerle başlayan Divriği Kalesi kazılarında 2000 yıllık bir Urartu eseri gün yüzüne çıkarıldı

4 Ocak 2024

4 Ocak 2024

Sivas’ın Divriği ilçesindeki Divriği Kalesi’nde yapılan kazılarda, 2000 yıllık bir Urartu metal objesi başta olmak üzere birçok buluntu ortaya çıkarıldı....

Karakuş Tümülüsü’nün gizemi jeoradarla ortaya çıkarılacak

10 Ekim 2023

10 Ekim 2023

2 bin yıllık Karakuş Tümülüsü’nün gizemini ortaya çıkarmak için jeoradar çalışması başlatıldı. Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yusuf Kaan Kadıoğlu, “Bu çalışmayla...

Gedikkaya Mağarası’nda 16500 yıllık adak çukuru içinde taş heykelcik keşfedildi

17 Aralık 2022

17 Aralık 2022

Bilecik’in İnhisar ilçesinde bulunan Gedikkaya Mağarası’nda Paleolitik Çağ’dan Neolitik Çağ’a geçiş evresi olan Epi-paleolitik döneme ait 16500 yıllık adak çukuru...

Beşparmak Dağlarının 8000 Yıllık Gizemi

24 Ekim 2020

24 Ekim 2020

Günümüzde “Beşparmak” adıyla bilinen Latmos Dağı Söke ve Milas ilçeleri arasında yer almakta ve Antik dönem’de Karia Bölgesi’nin kuzeybatı köşesini...

Yorumlar
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

[mc4wp_form id=”621″]