Günümüzde pek çok insan sevdiği ya da hayal ettiği işi yapmaktan çok uzak işlerde çalışmaktadır. Hatta bir çoğumuz için sevdiğimiz işi yapabilmek bir lüks.
İş tanımlamanız kötü koşullar, kötü maaş ve daha kötü ne olabilir ise tarihin en kötü işlerine bir göz atın.
Beterin beteri vardır mantığı ile size işinizin hiç de kötü olmadığını hatırlatmak istedik.
Bu meslekler nerede icra edildi diye merak edenler olursa diye hemen belirtelim bu meslekler Avrupa merkezli. Özellikle İngiltere’de Victoria Dönemi (1837 ile 1901 arası) olarak anılan dönem de yapılmış işlerdir.
Tabure Damadı
Tabure Damadı, kralın portatif tuvaleti taşımasına ve bağırsak hareketlerini kaydetmesi görevini yapan kişiye verilen isimdi. Kralın kıçını silmek önemli bir görevdi ve kraliyet tuvalet görevlisi imrenilen bir meslekti.
Tudor döneminde bu görev, İngiltere’deki her aristokratın doldurmayı hayal ettiği bir pozisyondu.
Bu görevi üstlenen kişi Kralla en fazla yalnız kalan ve sohbet eden kişi oluyordu. Bu pis işin karşılığında ise oldukça büyük avantajlara sahip oluyordu.
Kralın en savunmasız olduğu bu anlarda yanında olan bu kişiler güvenilirliği sağlam kişilerdi. Kral tarafından geniş arazi ve yetkilere de sahip olmaktaydılar.
Taburenin Damatı, kraliyet ailesinde ayın çalışanı seçilmek gibiydi, kralın kıçını günlük olarak silmek bir onurdu.
Şamar oğlanı (Kırbaçlanan Çocuk)
İsimden de anlaşılaşacağı gibi bu iş dayak yemekle alakalıydı. Eski İngiltere’de prensin en yakın arkadaşı bir şamar oğlanıydı. Prense dokunmak yasak olduğu için prens bir suç işlediğinde arkadaşı onun yerine dayak yerdi.
Kırbaçlanan Çocuk, prensin en iyi arkadaşıydı, birlikte büyürler ve okula giderlerdi. İnsanlar, prensi yalnızca kralın cezalandırabileceğine inanıyordu ve bu yüzden Kırbaçlanan Çocuk, prensin kötü davranışının tüm cezasını almak için oradaydı.
Son derece kötü bir iş olarak görünse bile prens büyüdüğünde genellikle bu arkadaşları onunla birlikte çok iyi yerlere gelirlerdi. Bir çok soylu aile bu görev için kendileri talip olurdu.
Dirilişçi
“Vücut hırsızı” olarak da bilinen bu iş tıp fakültesinde öğrenim görenler için kadavra bulma işiydi.
19. yüzyılın başlarında, tıp okulları ve anatomistler için mevcut olan tek kadavralar, ölüme mahkum edilmiş suçluların kadavralarıydı ve bu durum, parçalara ayırmak için ciddi bir beden sıkıntısına yol açtı. Tıp fakülteleri, cesedi iyi durumda teslim edenlere çok büyük bir ücret ödedi. Sonuç olarak, pek çok kurnaz Victorialı, yakın zamanda kazılmış mezarları soyarak biraz para kazanma fırsatı gördü. Sorun o kadar şiddetli hale geldi ki, aile üyeleri, dirilişçilerin gizlice içeri girmelerini ve sevdiklerini mezardan çıkarmalarını önlemek için yakın zamanda ölenlerin mezarlarını korumaya almak zorunda kaldı.
Bu iş tehlikeli olduğu için parası da oldukça iyiydi. Bir kadavra için 1 sterlin (günümüzde 50 sterlin) ödeme almaktaydılar. Parasının iyi olması bu işi yapanların cinayet işlemesine bile sebep olmuştur.
“Meslek”, 1827 ile 1828 yılları arasında 16 talihsiz kişiyi öldürdükleri düşünülen William Burke ve William Hare tarafından aşırı bir noktaya getirildi . Çift, kurbanları evlerinde kalmaya ikna ederek onları alkolle uyutup sonra onları boğarak öldürdüler. Cesetler Edinburgh Üniversitesi tıp fakültesi tarafından cesetler için ödenen ücreti alacak kadar iyi durumdaydılar. Burke ve Hare’nin suçları anlaşıldıktan sonra, 1832 Anatomi Yasası, doktorlara ve anatomistlere kadavralara daha fazla erişim sağlayarak ve insanların bedenlerini tıp bilimine bırakmalarına izin vererek, korkunç dirilişçi ticaretine son verilmesine yardımcı oldu.
Sülük toplayıcı
Sülükler, hem doktorların hem de şarlatanların baş ağrısından “histeriye” kadar bir dizi rahatsızlığı tedavi etmek için kan emen yaratıkları kullandığı bir zamanlar yararlı bir üründü.
19. yüzyılın sonlarına kadar, sülükler tıbbi kan alma için yüksek talep görüyordu. Tedavi olarak hastalardan küçük miktarda kan alınması işlemleri yaygındı.
İş genellikle, bir sürü sülük çekmek umuduyla kirli göletlere girecek olan fakir taşralı kadınlara düşüyordu. Talebin yüksek olmasına rağmen sülük toplayıcıları hiçbir zaman yüksek ödemeler alamadı. Daha da kötüsü toplayıcılar bu sülükleri kendi bacaklarına tutturarak topluyorlardı. Bunun sonucunda bir çoğu enfeksiyon ve ciddi kan kaybından muzdarip olurlardı.
Günah yiyici
Çağdaş bir mercekten bakıldığında bu iş kulağa hiçte kötü gibi gelmiyor olabilir. Günah yiyiciler, günahları yatak kenarlarında yemek ve içmeyi içeren ritüeller üstlenerek ölmekte olan insanların ruhlarını temizlemeye yardım eden kişilerdi.
Kolay bir iş gibi görünsede işin aslı bu işi kimse gönüllü olarak yapmadı. Çünkü her ölümden sonra yenen bir parça ekmek günah yiyicinin daha fazla kirlenmesi ve kötüleşmesi anlamına geliyordu. Bu yüzden bu işler için genellikle dışlanmış ve evsiz kişileri seçtiler.
Karınlarını doyurmak için yaptıkları bu işi sevmeseler de buna razı oldular. Yine de batıl inançlı köylülere yaranamadılar. Önemli bir görevi üstlenseler de normal günlerde köylüler tarafından dışlanmaya devam edildiler.
İnsanlar, günah yiyicilerin sadece ölümden ayrılanların cennete girmesine izin vermediğine, aynı zamanda ruhların yeryüzüne hayalet olarak dönmesini engellediğine inanıyorlardı. Sonuçta, mutlu ruhları cennete ulaşabildiyse, dünyayı dolaşıp sakinlerine musallat olmak için hiçbir nedenleri yoktu. Ancak günah yiyen, kesinlikle huzursuz, başıboş bir ruh olarak geri dönecektir. Ne de olsa o kadar çok insanın günahlarını emmişti ki cennete girişi gerçekten reddedilecekti.
Bilinen en son günah yiyici 1906’da öldüğü için, şimdilik dünyada dolaşan günah yiyicilerin daha fazla huzursuz, gezgin ruhları olmayacak. Bu kişi Richard Munslow’du ve İngiltere’deki Shropshire halkı için günahları yedi.
Kibrit Çöpü Üreticileri
Kibrit çöpleri, ahşabın ince çubuklar halinde kesilmesi ve ardından uçlarının oldukça zehirli bir kimyasal olan beyaz fosfora batırılmasıyla yapılmaktadır. Viktorya döneminde, bu çalışma çoğunlukla , birkaç molayla günde 12 ila 16 saat arasında, çok kötü koşullarda çalışan genç kızlar tarafından gerçekleştirildi . Kızlar iş yerlerinde yemek yemeye zorlandılar, bu da zehirli fosforun yiyeceklerine girdiği anlamına geliyordu. Aşırı fosfora maruz kalma “fosforlu çene” olarak bilinen korkunç bir hastalığın gelişmesine sebep olmaktaydı. Çene kemiği enfekte oluyor ve ciddi şekil bozukluğuna yol açıyordu.
Bugün iş seçimimizi etkileyen birçok dış güç olduğu doğru. Ancak, tarih boyunca insanların çoğunluğuyla karşılaştırıldığında, kendi kariyerimizi ve kaderimizi şekillendirme konusunda çok daha fazla gücümüz var.
Bir gün herkesin sevdiği işi yapması dileğimizle…