Troya Savaşı, Yunan mitolojisinin en ünlü efsanelerinden biridir, ancak tarihsel gerçekliği akademisyenler arasında yoğun bir tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Son zamanlarda, Hitit metinleri arşivlerinden dikkat çekici yeni bir keşif ortaya çıktı ve bu efsanevi çatışmayı algılama biçimimizin temellerini sarstı.
Oxford’dan Michele Bianconi’nin himayesinde yayınlanan yeni deşifre edilen tablet – Keilfischurkunden aus Boghazköi 24.1 – Bronz Çağı Anadolu’su ile Homeros’un “İlyada”sında doruğa ulaşan epik gelenek arasında en cezbedici yazılı bağlantılardan biri olabilecek şeyi sunuyor.
Uzun yıllar boyunca akademisyenler, 1873’te Heinrich Schliemann’ın kazıları gerçekliğini doğrulayana kadar Troya şehrinin varlığını sorguladılar. Ancak savaşın gerçekten gerçekleşip gerçekleşmediği sorusu hala tartışma konusu. Bazı akademisyenler, belirli Hitit belgelerinin Troya Savaşı’nın meydana geldiğini destekleyen kanıtlar sağladığını iddia ediyor. Peki bu belgeler neler ortaya koyuyor ve bildiğimiz destansı hikayelerle nasıl bağlantı kuruyorlar?
Troya Savaşı Neydi?
Antik Yunan kayıtlarına göre, Troya Savaşı, Yunanlılar ve Anadolu’nun kuzeybatı köşesinde bulunan Troya şehri arasında bir çatışmaydı. Yunan kuvvetlerine Argos kralı Agamemnon liderlik ederken, Troyalılar yaşlı Priam tarafından yönetiliyordu. Bu savaşın, Yunanistan’dan binin üzerinde geminin denize açıldığı devasa bir olay olduğu söyleniyordu. Troyalılar yalnız değildi; Batı Anadolu’nun dört bir yanından, Lidyalılar ve Frigyalılar da dahil olmak üzere çok sayıda müttefikleri vardı.
Savaşın on yıl sürdüğü iddia ediliyordu ve bu süre zarfında Yunanlılar Anadolu kıyısındaki çeşitli şehirlere baskınlar düzenlediler. Bu çatışmanın büyüklüğü göz önüne alındığında, olayın bazı bağımsız doğrulamalarının olması beklenirdi.

Hitit İmparatorluğu ve Belgeleri
Troya Savaşı’nın geleneksel tarihi (MÖ 1200 civarı) civarında Anadolu’nun büyük bir bölümüne hakim olan Hitit İmparatorluğu, savaşın kanıtlarını arayan akademisyenler için odak noktası olmuştur. Hitit metinlerinden elde edilen en önemli bulgulardan biri, “Ahhiyawa” adlı bir ulusun adının geçmesidir. Dilbilimciler genel olarak bu ismin, Homeros’un “İlyada”da Yunanlıları ifade etmek için kullandığı “Akhalar” terimiyle bağlantılı olduğu konusunda hemfikirdir. Bu belgeler, Ahhiyawa’nın Hitit İmparatorluğu’nun batısında, muhtemelen Miken Yunanistan’ına karşılık gelen güçlü bir ulus olduğunu göstermektedir.
En dikkat çekici belgelerden biri, MÖ 1250 civarına tarihlenen Tawagalawa mektubudur. Bu mektup, çoğu dilbilimcinin Troya’nın başka bir adı olan “Ilios”un Hititçe biçimi olduğu konusunda hemfikir olduğu “Wilusa”yı içeren bir çatışmaya atıfta bulunmaktadır. Mektupta şöyle deniyor:
“Hatti kralı, benimle düşman olduğumuz Wilusa ülkesi meselesinde beni ikna etti ve barış yaptık.”
Bu pasaj, genellikle Hititler ile Yunanlılar arasında Troya üzerinde bir çatışmanın kanıtı olarak yorumlanmıştır ve birçok akademisyenin bunu Troya Savaşı efsanesinin doğrulaması olarak görmesine yol açmıştır. Ancak mektup, “savaş” için Hititçe kelimeyi kullanmıyor; bunun yerine genel düşmanlıklara atıfta bulunuyor.

Yeni Keşifler: Hitit Tarihi ve Homeros Destanını Köprülemek
Keilfischurkunden aus Boghazköi 24.1 tabletinin yakın zamanda keşfedilmesi, Troya Savaşı anlatısına yeni bir katman ekliyor. Bu tablet, Geç Bronz Çağı’nın jeopolitik dinamiklerini güçlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda Homeros’tan yüzyıllar önce Troya’nın düşüşüyle ilgili yerli bir Luvi şiir geleneğinin var olduğunu öne süren benzeri görülmemiş bir edebi parça sunuyor.
Tablet, bir Hitit hükümdarı ile muhtemelen Taruiša’dan (Troya) bölgesel bir kral veya vasal olan Pariyamuwa arasındaki bir kraliyet yazışmasını anlatıyor. Hitit kayıtlarından bilinen bir figür olan Ahhiyawa’dan Attarşiya’ya ve oğullarının Taruiša’ya saldırmasına atıfta bulunuyor. Bu anlatı, Attarşiya’nın batı Anadolu’da zorlu bir Akha lideri olarak tasvir edildiği önceki anlatılarla örtüşüyor.
Özellikle dikkat çekici olan, tabletin sonuna doğru, Wiluša’nın (Troya) düşüşünü tarif ediyor gibi görünen bir Luvi şiir parçasının dahil edilmesidir. Bu ritmik dize, Homeros’un “İlyada”sının ünlü açılışına dikkat çekici bir benzerlik taşıyor: “Söyle tanrıça, Aşil’in öfkesini…”
Bu tablet, Luvi dilinde bir şiir koleksiyonuna çığır açan bir bakış sunuyor ve görünüşe göre ilk kez Troya’nın düşüşünü belgeliyor. Metin parçalı olmasına rağmen, sözlü okuma için tasarlandığını gösteren bir ritim ortaya koyuyor. Homeros’un heksametresini andıran daktilik veya spondeik kalıpları, Anadolu saraylarında var olan ve potansiyel olarak İlyada’nın MÖ 8. yüzyılda bestelenmesinden önce gelen daha kapsamlı bir epik geleneğe işaret edebilir.

Dahası, ilahi öfke ve yıkıma işaret eden Luvi şiir dizesi, Yunan epik geleneğiyle tematik ve yapısal benzerliklere işaret ediyor. Troya’nın Anadolu’da bulunduğu ve bölgenin Hititler, Luviler ve çeşitli Hint-Avrupa grupları da dahil olmak üzere çeşitli, iki dilli (hatta çok dilli) bir nüfusa ev sahipliği yaptığı düşünüldüğünde, Troya’nın düşüşüyle ilgili yerel bir anlatı geleneği olasılığı hem inandırıcıdır hem de artık bu kanıtla geçici olarak desteklenmektedir.
Troya Savaşı Anlatısında Mit ve Tarihin Etkileşimi
Troya Savaşı’nın, özellikle de son Hitit keşiflerinin merceğinden incelenmesi, bizi mit ve tarih arasındaki karmaşık ilişkiyi düşünmeye davet ediyor. Yeni deşifre edilen Keilfischurkunden aus Boghazköi 24.1 tableti, Geç Bronz Çağı’nın jeopolitik manzarasını anlamamızı zenginleştirmekle kalmıyor, aynı zamanda bu efsanevi çatışma hakkındaki algılarımızı şekillendiren anlatıları yeniden gözden geçirmemiz için bize meydan okuyor.
Hitit metinlerini incelerken, Homeros’tan önce gelen bir şiir geleneğinin cezbedici ipuçlarını buluyoruz ve bu da Troya hikayesinin sadece Yunan hayal gücünün bir ürünü olmadığını, daha ziyade Anadolu halklarının kolektif hafızasına dayanan bir hikaye olduğunu gösteriyor. Wiluša’ya yapılan atıflar ve Hititler ile Ahhiyawa arasındaki etkileşimler, Troya Savaşı ile ilişkilendirdiğimiz destansı hikayelere ilham vermiş olabilecek tarihsel bir zemin sağlıyor.
Ancak, bu bulgulara eleştirel bir gözle yaklaşmak önemlidir. Tawagalawa mektubu ve diğer Hitit belgeleri ilgi çekici bilgiler sunsa da, Homeros tarafından tasvir edilen savaşın kesin kanıtını sağlamazlar. Mektupta bahsedilen barışçıl çözüm, “İlyada”da anlatılan Troya’nın şiddetli yıkımıyla keskin bir tezat oluşturuyor. Bu tutarsızlık, efsanelerin zaman içinde nasıl geliştiği, genellikle kültürel anlatılar ve onları anlatan toplumların ihtiyaçları tarafından nasıl şekillendirildiği hakkında önemli soruları gündeme getiriyor.

Troya Savaşı, tarih ve mitin nasıl iç içe geçebileceğinin, antik uygarlıkların değerlerini, korkularını ve özlemlerini yansıtan zengin bir hikaye dokusu yaratabileceğinin güçlü bir hatırlatıcısıdır. Yeni kanıtlar ortaya çıkarmaya ve mevcut metinleri yeniden yorumlamaya devam ederken, Troya Savaşı’nın gerçeğinin kahramanlar ve kötü adamların basit bir hikayesinden daha karmaşık olabileceği olasılığına açık kalmalıyız.
Sonuçta, Troya hikayesi sadece bir kadın veya bir şehir için yapılan bir savaştan ibaret değildir; kalıcı insan deneyimiyle, mücadelelerimizle, zaferlerimizle ve hikaye anlatma kapasitemizle ilgilidir. Kil tabletlerde ve sözlü geleneklerde yakalanan Ilion’un yankıları, tarihin statik bir kayıt değil, gelişmeye devam eden canlı bir anlatı olduğunu bize hatırlatır. Geçmişin parçalarını bir araya getirirken, sadece dünyamızı şekillendiren olayları anlamaya çalışmıyoruz, aynı zamanda çağlar boyunca yankılanan zamansız temalarla bağlantı kurmaya çalışıyoruz.
Bianconi, M. (2024, 1 April). Hittite tablet describing the Trojan War? Oxford University.
Kapak fotoğrafı: Depiction of the Trojan Horse on a Corinthian aryballos (ca. 560 BC) from Cerveteri (Italy). Wikipedia